Babamın bana anlattığına göre Abdülvahid b. Zeyd Diyor ki : Bir gün ben yine şurada oturuyordum.O sırada savaşa çıkmak üzere hazır bekliyorduk.Arkadaşlarıma o haftanın Pazartesi sabahı hazır olmalarına dair emir verdim.Bu arada biri meclisimizde şu ayeti okudu :

“Allah müminlerden malları ile canlarını cennet karşılığında satın almıştır.Allah yolunda savaşırlar, ölürler ve öldürürler.Bu Allah ın üzerine bir borçtur.Gerek Tevrat’da, gerek İncil’de, gerek Kura’an da Allah yolunda çarpışanlara Cennet vereceğini vaat etmiştir.Allah dan daha çok ahdini yerine getiren kim olabilir ? O halde O’nunla yaptığınız bu alış verişten ötürü sevininiz.Gerçekten bu büyük bir başarıdır.” ( Tevbe suresi, ayet : 111 ).


Bu ayetin okunuşu bitince mecliste bulunan on beş, on altı yaşlarında bir çocuğun ayağa kalktığını gördük.Çocuğun babası ölmüş ve kendisine zengin bir miras bırakmıştı.Bana dönerek : “Ya Abdülvahid, Allah müminlerden malları ile canlarını Cennet karşılığında satın almış mıdır ?” diye sordu.Kendisine, “Evet !” diye cevap verince ; “Ya Abdülvahid, o halde karşılığında Cennet i almak üzere malım ile canımı Allah a sattığıma seni şahid tutuyorum !.” dedi

Kendisine ; “Öyle diyorsun ama, kılıç senin bu sözünden daha keskindir.Sen henüz çocuksun.Bu yüzden bu satışın şartlarına dayanamayıp ilerde sıkılacağından korkarım!” deyince bana şu cevabı verdi:

“Ben mi Allah a cennet karşılığında canım ile malımı satacak ve sonra bu alış verişin şartlarına dayanamayacağım.Seni şahid tutarım ki, şu anda kendimi Allah a satıyorum !”

Çocuğun bu ateşli sözleri karşısında kendimizi küçümseyerek aramızda ; “Bu çocuk yapar da biz nasıl olur da yapamayız ?” diye konuştuk.


Çocuk gerçekten atı, silahı ve şahsi nafakası dışında kalan tüm mallarını dağıtıverdi.Sefere çıkacağımız gün , buluşacağımız yere ilk gelen kimse oldu.Bana selam verdi, bende selamını aldıktan sonra ona ; “Alış verişin kazançlı olsun !” dedim

Sefere çıktık, o da aramızda idi, gündüzleri oruç tutuyor ve geceleri kalkıp ibadet ediyordu.Bu arada bize hizmet ediyor, hayvanlarımızı gözetliyor ve yatınca başımızda nöbet tutuyordu.


Sınırı aşıp Bizans topraklarına girdiğimiz sıralarda bir gün ; “Ah, Ayna Merdıyye’yi ne kadar özledim !” diye bağıra bağıra bize doğru geldiğini gördük.Arkadaşlarım ; “Her halde bu çocuk bir şeytan vesvesesine uğradı veya aklını oynattı!” dediler.

Nihayet yanımıza gelince ; “Ya Abdülvahid, Ayna Merdıyye’nin hasretine dayanamıyorum !” diye feryad etti.Kendisine, “Sevgili yavrum, bu Ayna Merdıyye dediği kimdir ?” diye sorunca konuşmaya başlayıp şunları anlattı:

- Şu yakınlarda bir ara biraz uyumuştum.Şöyle bir rüya gördüm.Adamın biri yanıma gelip bana ; “Seni Ayna Merdıyye’ye götüreceğim!” dedi.Elimden tutup yola çıkardı, bir süre sonra berrak sulu bir nehrin yanında bulunan bir bahçeye varmıştık.Nehrin kenarında elbise ve süslerin güzelliğini anlatamayacağım çok sayıda Cennet hurileri vardı.Beni görünce sevinç içinde ; “İşte bakın Ayna Merdıyye’nin kocası geldi!” dediler.Onlara ; “Allah ın selamı üzerine olsun, Ayna Merdıyye aranızda mı ? ” diye sordum.Bana, “Hayır, aramızda yok.Biz onun hizmetçileri ve köleleriyiz.Yürü ilerde onu göreceksin” diye cevap verdiler.


Az yürüyünce ilerde ortasında süt ırmağı akan gayet güzel bir bahçe ile karşılaştık.Bu bahçede de çok sayıda huriler vardı.Onları görür görmez güzelliklerine vuruluyordum.Onlar da beni görünce sevinç içinde ; “Vallahi, işte Ayna Merdıyye’nin kocası geldi!” dediler.Kendilerine, “Allah ın selamı üzerinize olsun, Ayna Merdıyye aranızda mı ? ” diye sorunca bana, “Selam, senin de üzerine olsun, ey Allah ın dostu ;! Biz hepimiz onun hizmetçileri ve köleleriyiz.Yürü ilerde onu göreceksin.” Diye cevap verdiler.

Bir süre daha yürüyünce ilerde karşıma bir vadinin yanından akan bir şarap nehri çıktı.Burada da daha önce gördüklerimi bana unutturacak kadar güzel birçok Cennet hurisi gördüm.Kendilerine ; “Allah ın selamı üzerinize olsun. Ayna Merdıyye aranızda mı” diye sorunca bana ; “Hayır, yok.Bizler onun hizmetçileri ve köleleriyiz.Yürü onu ilerde göreceksin !” diye cevap verdiler.

Az ilerde içinde saf bal ırmağı akan bir bahçe ile karşılaştım.Bu bahçede de daha önceki gördüklerimin tümünü aklımdan alan güzellik ve alımlılıkta bir çok cariyeler vardı.Kendilerine ; “Allah ın selamı üzerinize olsun, Ayna Merdıyye aranızda mı ?” diye sorunca bana ; “Ey Allah ın dostu, bizler onun cariyeleriyiz.Yürü, onu ilerde görürsün.” Diye cevap verdiler.

Bir süre daha yürüyünce ilerde karşıma içi boş bir inci şeklinde çadır çıktı.Çadırın kapısında anlatamayacağım derecede güzel kılıklı ve parlak takılı bir cariye duruyordu.Beni görünce çadıra dönerek büyük bir sevinç içinde ; “Ey Ayna Merdıyye, işte eşin geldi!” diye seslendi.


Çadıra girince Ayna Merdıyye’yi bir sedirde oturur buldum.Sedir altındandı ve inci ile yakut takmalı idi. Ayna Merdıyye’yi görür görmez aklım başımdan gitti.Bu arada o bana dönerek; “Hoş geldin, ey Allah ın dostu, bize geleceğin gün yaklaştı !” dedi.Ben onu öpmeye kalkışınca bana “Dur beni öpeceğin zaman daha gelmedi.Çünkü sen hala hayat ruhu taşıyorsun.İnşallah, bu akşam iftar bizde açarsın!” dedi.Tam bu sırada uyanıverdim.İşte , ya Abdülvahid, bu Ayna Merdıyye’nin özlemine dayanamıyorum.”

Aramızda bu konuşma henüz sona ermişti ki , ansızın bir düşman birliğinin saldırısına uğradık.Hemen biz de karşı saldırıya geçtik.O delikanlı da ön safta döğüşüyordu.Dokuz kafiri öldürdüğünü tespit ettim, onuncusunda kendisi yere düştü.Yanına vardığımda kanlar içindeydi, bununla birlikte yüzü gülüyordu ve az sonra bu haldeyken dünya hayatından ayrılıverdi.

Sehl bin Abdullah, Abdullah bin Mübârek'in derslerine devam ederdi. Bir gün, "Artık senin dersine gelmiyeceğim. Çünkü, bugün gelirken senin kızların dama çıkmış beni çağırıyorlardı. Benim Sehlim, benim Sehlim diyorlardı. Bunların terbiyesini vermiyor musun?" dedi. Abdullah bin Mübârek, o gece talebesini toplayıp, "Sehlin cenâze namazına gidelim" dedi. Gidip vefât etmiş buldular. "Vefâtını nereden anladın?" dediklerinde "Benim hiç cariyem yok. O gördükleri Cennet hurileri idi. Onu Cennete çağırıyorlardı" dedi